İbiza + Playa d'en Bossa
Gemide herkesin heyecanla beklediği ve limanı en uzun süre işgal ettiğimiz Balear Adası'na gelmiş bulunuyoruz. Sabah saat 09:00. Ertesi gün sabaha karşı 04:00'e kadar buradayız.
Kahvaltımızı gemide yaptıktan sonra gece 02:00'ye kadar her 10 dakikada bir limandan şehir merkezine, merkezden limana işleyen servislerden birine bindik ve doğruca mağazaların, kafelerin, Marina'nın bulunduğu bölgeye doğru yollandık.
İbiza dendiğinde "eğlence", "gece hayatı", "özgürlük adası" geliyor akla. Doğrudur. Ama ucundan tadına bakacağımız plaj, dans ve eğlence faslı akşama. Gündüz ise cayır güneş altında gölgelere sığınarak çarşısını, pazarını, sokaklarını gezme zamanı.
İbiza merkezde yat limanını geçer geçmez kocaman bir "Flower Power" yazısıyla karşılaşıyoruz köşe başındaki kafede. Gün içinde daha çok karşılaşacakmışız meğer. 1960'larda Vietnam Savaşı'nı protesto amaçlı ABD'de askeri muhafızın süngüsüne takılan çiçekle beraber doğan "Çiçeğin Gücü" mottosu geliyor hemen akıllara. Hippilerle özdeşleşen bu kavram İbiza'da marka olmuş. Adanın dünyaca ünlü gece kulüplerinden Pacha'nın motto-markası diyebiliriz.
Ama yalnızca mekân adı olarak kalmamış, giysi markasına da dönüşmüş. Aynı, adanın bir diğer ünlü gece kulübü olan Amnesia gibi. Bir nevi Hard Rock Café yani. Konsept farklı ama pazarlama kafası aynı.
Dolayısıyla isteyen kirazlı, renkli, desenli tişört, elbise ve aksesuarlardan alabilir memlekette giydikçe hatırlayım deyu.
Amnesia markasının giyim mağazası |
Caddelerde, sokaklarda dikkatimi çeken iki ayrıntı:
1# Mini şort altına bot giyen ablalar (görüntü güzel ama hava çok sıcak yahu, n'aptınız!)
2# Minyatür Pinscher cinsi köpekler. Adada bu yavrucaklara pek bir rağbet var anlaşılan.
Güzel plajlarında denize girip güneşlenmek isteyenlerin işi zor. Zira 56 adet birbirinden güzel plajı var adanın. Turizm ofisinden haritaları edinmek ve nasıl gidileceğini öğrenmek mümkün. Otobüsle veya merkezdeki yat limanından kalkan botlarla erişilebilir bu bahsettiğim plajlara. Çarşıya en yakınlarından biri ise Talamanca plajı. Buraya botla tek yön gidiş 2.60€, gidiş-dönüş 3.70€.
O tatil sitelerindeki fotolarda görüp hayran olduğumuz beyaz, turkuaz, cam gibi suyunu neye borçlu bu meşhur ada diye sorarsanız kısacık bir genel kültür bilgisine gireceğim. Çok kısa, söz:
Adanın biyoçeşitliliği dillere destan. Kirlilik en düşük seviyelerde. Sudaki moleküller, içinde yaşayan canlılar, suyun sıcaklığı gibi bir sürü faktör var elbette bunu belirleyen. Ama asıl sebep içinde bulundurduğu sürüsüne bereket deniz eriştesi/çayırları (latince adı: posidonia oceanica). Akdeniz'de en korunmuş deniz erişteleri buradaymış, azizim. 2006 yılında İbiza'nın güneyinde bulunan ve suyun altında 8 km'lik alanı kaplayan bu çayırın belki de yeryüzünün en yaşlı canlısı olduğu tahmin ediliyor.
deniz çayırları
Eveet... Gelelim yavaştan akşama. Akşam olmadan yine kısacık bir siesta.
Günbatımına doğru gemide Sant Antoni turu alanlar yarım saatte limandan "Café del Mar"a varmışlardır. Adada günü müzik, tapas ve kokteyl eşliğinde batırmak isteyenlerin uğrak mekânı burası. Gitmeden araştırdığım bloglardan birinde buranın fazla kalabalık olduğunu, dilerseniz yakınındaki Mint Lounge Bar'a da teşrif edebileceğinizi okumuştum. Gideceklerin bilgisine...
Biz de yine aynı saatlerde Playa d'en Bossa'ya yollandık. Yani adanın batısına değil, güney ucuna. Gündüz denize girenler havlularını toplamış, sersem sepelek Bora-Bora Beach'in sahneli, müzikli, danslı kısmına teşrif ediyorlar. Kafalar bir milyon, herkes mutlu. Sahnedeki abi ve ablalar seksi Helen kostümleriyle kalabalığı daha da coşturmaya çalışıyorlar. (Bu arada kokain ve diğer uyuşturucu türevlerini satmaya çalışan abilere dikkat! Bizim gibi kibarca 'eyvallah' deyince bir sonraki kurban adayının yanına ilişiveriyorlar.)
Kumsalında yürüyüp ucundan bucağından eğlenceye ayak uydurduktan sonra köşe başındaki Steak N Shake'e geçtik. Sangria içmek isteyenler buraya. Fiyat uygun ama lezzeti kötü olmamakla birlikte şahane de değil.
Sırası gelmişken, Mallorca yazısında bahsetmeyi unuttuğum İspanyol lezzetlerini burada araya sıkıştırıvereyim hemen.
# Gazpacho (özetle bizim çoban salatanın soğuk çorba versiyonu; sıcak yaz günlerinin vazgeçilmezi.)
# Paella (tavuklu, deniz mahsullü safranlı pilav) - İspanyol ev arkadaşım Laura'nın yaptığı muhteşemdi ama lokantada denemedim.
# Zarzuela (balık çorbası)
# Lubina a la sal (tuzda fırınlanmış levrek)
# Pollo al Jerez (şaraplı tavuk)
Yazıyı bitirmeden önce konaklama ve eğlence mekânlarıyla ilgili birkaç faydalı not düşmek gerekirse...
Moorea Grill Restaurant |
Playa d'en Bossa'da plaja yakın hosteller, oteller bulmak mümkün. Bunlardan biri de Bora-Bora Beach'in hemen arkasındaki Bora-Bora Apartments.
Moorea Grill Restaurant hoş bir yere benziyordu. Fiyatlar da fena sayılmaz.
Öte yandan XOYO var. Gündüz kahvaltı ve brunch mekânı; akşam diskoya dönüşüyor.
önemli bilgi: Gece kulüpleri için o kadar ünlü vs. dedim ama "bir arkadaşa bakıp çıkacağım" muhabbeti burada sökmüyor, arkadaşlar. Az önce saydığım Pacha, Amnesia, Ushuaia gibi mekânların giriş ücretleri kaldırımdaki listelerde teşhir ediliyor. Ayak bastı parasını verdikten sonra beğendiğine gir, eğlen, coş.
Eğlencenin 24 saat devam ettiği, gecenin gündüze karıştığı adada ertesi sabah erken kalkacağımızı da hesaba katarak makul bir saatte döndük gemimize. Ama gemi sabah 04:00'te demir alacağından isteyen 03:30'a kadar devam edebilir coşmaya.
Adios Las Islas Baleares! Sardunya adasının tadına bakalım biraz da...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder